Türkiyenin paylasım platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Türkiyenin paylasım platformu

Şuan sınırlı şekilde forumumuzdan yararlanabiliyorsunuz..Sınırsız erişim için Lütfen KAYIT olunuz..
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Psikoloji Ders Notları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
BODYGUARD
|----- PATRON-----|
|----- PATRON-----|
BODYGUARD


Mesaj Sayısı : 956
Kayıt tarihi : 11/12/09
Yaş : 39
Nerden : Gönüllerden xD

Psikoloji Ders Notları Empty
MesajKonu: Psikoloji Ders Notları   Psikoloji Ders Notları Icon_minitimeC.tesi 20 Şub. - 15:13:06

PSİKOLOJİNİN ALANI

A. PSİKOLOJİNİN KONUSU
Kavram olarak psikoloji psyhce ve logos kelimelerinden oluşmuştur. Ruh bilimi anlamına gelir
Psikoloji organizmanın davranışlarını inceleyen pozitif bir bilimdir. Pozitif bir bilim olmasının nedeni deney ve gözlem yapılabilir olmasıdır.
Psikolojinin konusu organizmanın hem kedisiyle hemde çevresiyle ilişkilerini, davranışını incelemek ve şartlara göre değişimini incelemek gözlemektir.
Davranışların incelenmesinde uyarıcı durumu ile organizmanın durumu birlikte değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda davranış organizmanın iç ve dış uyarıcılara karşı gösterdiği tepkiler bütünüdür. Davranışlar gözlenebilen (yürüme, konuşma …) ve gözlenemeyen ( hayal, düşünme …) diye ikiye ayrılır.
B. PSİKOLOJİDE YAKLAŞIMLAR
Genel olarak psikolojideki yaklaşımların, psikolojik olayların farklı yönlerini dikkate alarak ve belirli yönlerini öne çıkararak değerlendirdiklerini görüyoruz.
1. Yapısalcı Yaklaşım (Strüktüralizm)
Yapısalcılara göre psikoloji zihnin yapısını incelemelidir. Buradan hareketle psikolojik olaylarda bilinci öne çıkarır ve zihin yapısının anlaşılabilmesi için içebakış yönteminin psikolojide kullanılmasını savunur.
2. Davranışcı Yaklaşım (Bihevyorizm)
Davranışçı yaklaşıma göre psikolojinin konusunu gözlemlenebilir davranışlar olmalıdır. Buda deney ve gözlemle mümkündür.
Bireylerin uyarıcılara karşı gösterdikleri davranışların (U – T) ilişkisinde gerçekleştiğini ve bu davranışların deney ve gözlem yoluyla incelenmesinin daha bilimsel (nesnel) sonuçlar vereceğini savunur.

3. İşlevsel Yaklaşım (Fonksiyonalizm)
Davranışların çevreye uyumunu esas alır ve uyum sağlayıcı davranışları faydalı olduğunu savunurlar.. Bu yaklaşımda davranışların ne işe yaradığı önemlidir. Buradan hareketle zihin nedir den ziyade zihin ne içindir sorusu ile ilgilenirler.
4. Psikanalitik Yaklaşım (Psikanalizm)
Bu görüşe göre insan doğuştan cinsellik ve saldırganlık iç güdülerine sahiptir.
S. Freud’un temsilciliğini yaptığı bu yaklaşımda bilinçaltı esas öğedir. Daha çok küçük yaşlarda olmak üzere, toplumda hoş karşılanmayan arzular birey tarafından bilinçaltına atılır.
Buna göre bilinçaltı, çevreden bastırılmış istekler alanıdır. Bu alan bir takım psikolojik rahatsızlığın da kaynağıdır. Sözü edilen rahatsızlığın giderilmesi, bilinçaltına bastırılmış isteklerin bilinç düzeyine çıkarılmasıyla olacaktır.
5. Bütüncü Yaklaşım (Gestalt)
İnsan yaşantısı, davranışlarıyla birlikte öğelerine ayrılamaz bir bütündür. Bütün ise, parçaların toplamından apayrı bir ahenk ortaya koyar. Buna göre yaşantılar kendi bütünlüğü içinde incelenmelidir.
6. Hümanist Yaklaşım (Hümanizm)
Bu yaklaşımı benimseyenler insanı merkez almışlardır. İnsan gelişme gücünü kendisinden alır, çevrenin etkisiz olduğunu savunur. Aynı zamanda İnsanın duygusal yanını öne çıkaran ve davranışlarını buna göre yorumlayan bir yaklaşımdır. İnsanı insan yapan, duyguları, hisleri, ümit ve beklentileri önemlidir.
Bireyin davranışlarını anlayabilmek için, onun iç yaşantısını bilmek gerekir. Bunun yolu da, çevresine onun bakış açısından bakmayı (empati) gerektirir. Yani yöntem olarak içe bakışı kullanırlar.


7. Bilişsel Yaklaşım
J. Piaget’in temsilciliğini yaptığı bilişsel yaklaşım, insanın zihinsel etkinliklerine önem verir. Düşünme, kavrama, yorumlama davranışlara yön veren önemli unsurlardır. Davranışlar uyarıcı tepki bağına indirgenerek incelenemez. Bu yaklaşımın amacı, zihinsel süreçlerin nasıl örgütlendiğini, çalıştığını açıklayan deneyler yapmaktır.


8. Biyolojik Yaklaşım
Davranışların nedeninin ancak bireyin biyolojik yapısının incelenmesiyle bulunabileceğini avunan görüştür.
Davranışlar, biyolojik yapı olan beynin bir fonksiyonu olarak ortaya çıkarlar. Ayrıca salgı bezleri ve hormon düzenlerinden etkilenirler. Buna göre davranışlarda biyolojik öğeler dikkate alınmalıdır.


C. PSİKOLOJİNİN ALT DALLARI
1. Eğitim Psikolojisi
Eğitim ve öğretimin gerçekleştirilmesinde, psikolojinin bulgularından yararlanılmasını konu edinir. Amacı eğitim kalitesini arttırmak ve bu noktada bireye yardımcı olmaktır.
2. Endüstri Psikolojisi
Hangi ortamda işveriminin arttığını, çalışanların hangi şartlarda daha verimli olabileceklerini araştıran psikolojinin alt dalıdır.
3. Klinik Psikolojisi
Ruh sağlığını yitirmiş olan bireylerin psikolojik tedavisini konu edinir. Davranışlardaki aksamaların nedenini araştırır ve bu amaçla çeşitli testlerden psikolojik tekniklerden (psikoterapi ) yararlanır.

4. Sosyal Psikolojisi
Bireyin grup içindeki davranışlarını ve toplumsal çevreden etkilenmesini konu edinir. Örneğin moda, kamuoyu, propangada sosyal psikolojinin inceleme alanına girer.
5. Danışmanlık Psikolojisi
Bireylerin normal sınırlar içerisinde kalan toplumsal yaşantıda karşılaştıkları aile geçimsizliği, arkadaş uyumsuzluğu gibi problemlerin anlaşılmasında yardımcı olmayı amaçlayan psikoloji dalıdır.

6. Gelişim Psikolojisi
Bireyin doğumundan başlayıp ölümüne kadar devam eden, yaşlara bağlı olarak geçirdiği, zihinsel, bedensel, devinsel, duygusal vb. gelişme evrelerini inceleyen,psikolojinin alt dalıdır.
7. Deneysel Psikoloji
Psikolojinin temel konularını oluşturan öğrenme, algı, motivasyon, unutma vb. konuların sebep - sonuç ilişkisinde deneysel olarak incelenmesini sağlar.


8. Psikometrik Psikoloji
Davranışın ölçülmesi ve değerlendirilmesine ilişkin ölçme araçlarının geliştirilmesi,istatistik tekniklerinin psikolojiye uygulanması gibi konularla ilgilenen, psikolojinin alt dalıdır.
Psikolojinin alt dallarından bazılarının uygulama yönü vardır. Bunlar,“uygulamalı alanlar” olarak nitelendirilir. Uygulama yönü olmayanlar araştırma düzeyinde kalır. Bunlar da “deneysel alanlar” olarak gruplanabilmektedir.


D. PSİKOLOJİNİN YÖNTEMLERİ
Psikolojinin konularını incelemek için takip ettiği araştırma yollarına psikolojinin yöntemleri denir.
1. Gözlem
Davranışların oluşumunu herhangi bir dış etki sonucu veya hiçbir müdahale yapmadan izlemektir.
a. Doğal gözlem: Bireylerin davranışlarının doğal ortamda izlenmesidir. Örneğin caddeden geçerken intihar eden birisini gözlemlemek.
b. Sistematik gözlem: Bireylerin davranışlarının belli yönlendirmeler yapılarak, belirli amaçlar doğrultusunda izlenmesidir. Kuralların ve şartların daha önceden araştırmacı tarafından oluşturulduğu gözlem türüdür.


2. Deney
Deney yönteminde, davranışlar neden - sonuç ilişkisinde incelenir.
Bir deneyde iki değişken vardır.


*Bağımsız değişken: Deneyde etkisi incelenen değişkendir.
*Bağımlı değişken : Yapılan deneyin sonucudur.
Değişkenleri bir örnek üzerinde şöyle açıklayabiliriz. Uykusuzluk iş verimini azaltır hipotezinin denendiği bir deneyde ‘’uykusuzluk’’ bağımsız değişkendir, iş verimi ise bağımlı değişkendir.
Deney düzeneğinde her yönden eşlenmiş bireylerden oluşan iki grup alınır. Gruplardan biri bağımsız değişkenin (etkisi araştırılan faktörün) uygulandığı deney grubudur. Diğer gruba bağımsız değişken uygulanmadığından o grup kontrol grubunu, oluşturur.
3. Biyografi ve Olay İncelemesi
Bireyin bu günkü davranış ve yaşantılarının anlaşılabilmesi için geçmiş yaşantılarının incelenmesi biyografi yöntemini oluşturur. Birey üzerinde önemli etkide bulunmuş geçmişteki bir olayın belirlenerek incelemeye alınması da olay inceleme yöntemini oluşturur. Özellikle akıl hastanelerindeki hastaların ve hapishanelerdeki mahkumların incelenmesinde kullanılan bir yöntemdir.
4. Görüşme (Mülâkat)
Bu yöntem bireyle soru - cevap şeklinde yüzyüze konuşmaya dayanır. Bu konuşma esnasında birey tanınmaya çalışılır.
5. Test
Bireylerdeki zekâ, ilgi, kişilik, gibi özelliklerin belirlenmesine yönelik ölçme araçlarının kullanılmasıdır.
6. İstatistik
Bu teknik diğer araştırma tekniklerinden elde edilen bilgilerin sayılarla ifade edilmesine ve yorumlanmasına dayanır. Böylece araştırma bulgularının nesnel olarak ifade edilebilmesi sağlanır.

7. Korelasyon
İki değişken arasındaki ilişki miktarını sayısal değerlerle belirlemeyi sağlayan istatistik tekniğidir. Korelasyonda bu değerler -1... 0 veya 0... +1 arasındadır. İki değişken arasındaki ilişki 0'a yakın çıktığı durumlarda ilişki miktarı düşüktür. -1 ve +1'e yakın olduğu durumlarda ise ilişki miktarı yüksektir. Ancak -1... 0 arasında çıkan ilişki negatif ilişkiyi gösterir. 0... +1 arasında çıkan ilişki ise pozitif ilişkiyi gösterir. Buna göre:
Deneme sayısı ile hata miktarı arasında negatif korelasyon vardır ve koreyasyon -1'e yakındır.
Zekâ düzeyi ile öğrenme düzeyi arasında pozitif korelasyon vardır ve korelasyon +1'e yakındır.
Not: iki değişken arasında hiçbir ilişki yoksa korelasyon 0 dır. Örneğin uzun boyluluk ile güzel konuşmak arasında hiçbir ilişki yoktur. Yani korelasyon sıfırdır.


• Frekans: Bir sayı dizisindeki tekrar eden puanları ifade eder.

Örnek : 6 7 8 8 8 7 5 6 9 dizisinde
6’nın frekansı 2
7’nin frekansı 2
8’in frekansı 3’ tür.
• Mod: Bir dizide en çok tekrar eden puandır. Yukarıdaki dizide mod 8 dir. Çünkü dizide en çok geçen rakam 8’dir.

• Medyan :Bir sayı dizisinde puanlar sıralanır( Büyükten küçüğe veya küçükten

büyüğe) ve en ortada kalan terim o dizinin medyanını ifade eder.




• Ranj: Bir puan dizisindeki en büyük rakamla en küçük rakam arasındaki farkı ifade eder.
• Aritmetik Ortalama: Bir sayı dizisindeki rakamların toplamının kaç adet sayı

olduğuna bölünmesiyle bulunur.

2.ÜNİTE


ORGANİZMA ve ÇEVRE

Organizmanın çevreyle ilişkileri, çevredeki uyarıcıların duyu organları tarafından beyine uyarım göndermesiyle gerçekleşir. Organizma, her zaman çevreden gelen uyarımlara uyum sağlama eğilimindedir. Ki ilişkiler bu yolla meydana gelmektedir.
Çevreden gelen uyarımların organizmanın uyum durumunu bozacak şekilde şiddetli veya az olduğu zaman organizma bu duruma uyum sağlayamaz. Artık organizma için aşırı veya yetersiz uyarılma söz konusudur.Aşırı uyarılmada uyarıcı seviyesi çok fazla iken, yetersiz uyarılmada çok azdır. Aşırı uyarılma durumunda organizma gergindir.
Hava alanındaki uçak sesi aşırı uyarılmaya, asansörde mahsur kalmak ise yetersiz uyarılmaya örnektir.
Organizmanın aşırı ve yetersiz uyarım sonucunda tekrar eski normal haline dönmesine dengelenme (homeostasis) denir. Dengelenme, uyumlu durumu sağlama ve koruma eğilimi şeklinde ortaya çıkar. Kandaki şeker miktarının aynı seviyede kalması ya da vücut ısısının belli bir seviyede kalması dengelenmeye örnektir.

Organizmanın aynı uyarıcıyla sürekli karşılaşmasına ve artık bu duruma tepki vermemesi ise duyarsızlaşmayı ifade eder. Örneğin duvar saatinden gelen ‘tık tık tık’ sesinin bir süre sonra hissedilmemesi…
Duyumun oluşabilmesi için gerekli şartlar
• İçerden veya dışardan bir uyarıcının olması
• Duyu organlarının sağlam ve yeterli olması
• Uyarıcının taşınabileceği uygun ortamın olması
• Uyarıcı şiddetinin duyum eşikleri arasında olması
(Duyum eşiği: Organizmanın bir uyarıcıyı fark etmeye başladığı noktadır.)
• Şiddeti değişen bir uyarıcının fark edilebilmesi için fark eşiğini geçmiş olması gerekir.

DUYUM ve ALGI
Duyum , iç veya dış dünyadan gelen uyarımların beyne ulaşmasıdır. Algı ise beyne ulaşan bu duyumlara anlam verilmesi, onların tanınması demektir.
Örneğin dildeki uyarılma duyum, dildeki bu uyarılmanın naneli şeker olduğunu anlamamız ise algıdır.
A. ALGININ ÖZELLİKLERİ
1. Algıda Seçicilik
Organizma dış dünyadan bir çok uyarıcıyla karşılaşır. İşte algıda seçicilik organizmanın, dikkatini birçok uyarıcı içinden belli uyarıcılar üzerinde yoğunlaştırmasıdır.
Örneğin ders dinlerken dışardan bir çok uyarıcı gelmesine rağmen sadece öğretmenin sesini algılamamız.
Algıda seçiciliği etkileyen faktörler
*Dış faktörler
• Uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü: Büyük puntolu yazıların diğerlerine göre daha önce algılanması.
• Tekrar: Bir öğretmenin öğrencileri uyarmak için tahtaya 5-6 defa vurması.
• Tuhaflık : Bir sınıfta iki koyun ile bir çobanın görülmesi
• Değişkenlik : Sıra arkadaşımızın saçlarını boyattığının farkına varmamız.
• Hareketlilik : Lunaparktaki yanıp sönen ışıkların fark edilmesi.
• Zıtlık : Kar’ ın üzerinde siyah tavşanın daha rahat fark edilmesi.

*İç faktörler
• İlgi
• Meslek
• İhtiyaçlar
• Beklentiler
• Geçmiş yaşantı ve deneyimler

2. Algıda Değişmezlik
Farklı durumlarda farklı şekillerde görülen nesnelerin , önceki öğrenme ve deneyimlerin etkisiyle gerçekte olduğu gibi algılanmasıdır.
Algıda değişmezlik, olduğundan farklı görülen renklerde, büyüklüklerde ve biçimlerde renk değişmezliği, biçim değişmezliği veya büyüklük değişmezliği olarak ortaya çıkmaktadır. Karanlıkta siyah görünen Türk bayrağının kırmızı olarak algılanması, 70 ekran televizyonda yarım metre bile olmayan insanları daha önce bildiğimiz şekilde algılamamız algıda değişmezliğe verilebilecek örneklerdir.


3. Algıda Organizasyon
Uyarıcıların bir bütün içinde algılanmasıdır. Gerek varlıkların gruplar halinde algılanmasında, gerekse eksikliklerinin tamamlanarak algılanmasında, gerekse şekil - zemin ilişkisi içinde algılanmasında algıda organizasyon özelliği etkilidir.
Özellikle çocukların boyama kitaplarındaki kesik çizgili şekillerin bir bütün olarak algılanması , farklı formalar giyen iki takımın ayrı ayrı gruplar olarak algılanması algıda organizasyona birer örnektir.

4. Derinlik Algısı
Gerçekte üç boyutlu olan varlıklar gözün ağ tabakasına iki boyutlu düşer. Ancak yine üç boyutlu algılanır. Paralel uzantıların kesişen noktalarının uzakta algılanması doğrusal perspektif dediğimiz derinlik ipucundan yararlanılarak gerçekleşmektedir. Tren raylarının giderek daralıyormuş gibi görülmesi derinlik algısına bir örnektir.

5. Uzay ve Zaman Algısı
Varlıkların birbirine göre uzaklığı uzay algısını, değişen sürenin göreli algısı da zaman algısını ortaya koyar. Buna göre ‘önde’, ‘arkada’, ‘yanda’ ifadeleri uzay algısını; ‘önce’, ‘biraz’ ‘sonra’, ‘yakında’ gibi ifadeler de zaman algısını belirtir.
Örneğin Malatya , Türkiye’nin doğusundadır yargısı uzay algısını , 90 dakikalık bir futbol maçında son 5 dakikanın galip olan takım için hiç geçmeyecekmiş gibi algılanması , mağlup olan takım ise çok çabuk geçecekmiş gibi algılanması zaman algısını örneklendirir.


B. ALGI YANILMALARI
1. İllüzyon
Yanılgıda rol oynayan bir uyarıcı durum vardır. Bu durum gerçekte olduğundan farklı algılanır. Bu yanılgı herkeste aynı biçimde görülüyorsa fiziki illüzyondur.
İllüzyon fiziki ve psikolojik olmak üzere 2’ye ayrılır. Psikolojik illüzyon bireylere göre değişebilir, fiziki illüzyon ise bütün bireylerde aynı şekilde görülür. Örneğin bir bardak su içindeki kaşığın kırık olarak algılanması fiziki illüzyona; yerdeki bir bez parçasının fare olarak algılanması ise psikolojik illüzyona örnektir.
Not: İllüzyonda mutlaka bir dış uyarıcı vardır.
2. Halüsinasyon
Dışarıdan herhangi bir uyarıcı olmadığı halde uyarıcı varmış gibi algılanması olayına halüsinasyon denir. Zil çalmadığı halde zil çaldı demek, bulutların üzerinde uçtuğunu iddia etmek gibi…

Not: İllüzyon bütün bireylerde görülebilir. Halüsinasyon ise genellikle ateşli hastalık geçirenlerde, akıl hastalarında ve alkoliklerde görülür.

C. ALGIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Algının, çevredeki uyarıcı durum ve nesnelere anlam verilmesi olduğunu söylemiştik. Uyarıcı durumlara anlam verilmesini etkileyen faktörler algıyı etkileyen faktörleri anlatır. Dikkat, algıya hazır olma, güdü ve ihtiyaçlar, geçmiş yaşantılar, ortam, psikolojik durum vs. algılamayı etkiler. Buna göre beyaz önlüklü birinin hastanede doktor, okulda öğretmen, lokantada garson olarak algılanmasını etkileyen faktör ortamdır.
Bireylerin iç veya dış çevreden gelen uyarıcıları farklı şekillerde algıladıklarını söylemiştik. Bu uyarıcıların algılanmasında bir çok faktör etkilidir. Bunlar ;
• Dikkat
• Geçmiş yaşantı ve öğrenme
• Güdü ve ihtiyaçlar
• Algıya hazır olma
• Psikolojik durum
• Çevre
• Kişisel özellikler
• Duygular



3.ÜNİTE

GÜDÜLENME (MOTİVASYON)

İnsanların toplum halinde yaşamalarının en önemli nedeni hiç şüphesiz, ihtiyaçlarını tek başına karşılayamamalarındandır. Organizma çevreyle sürekli bir etkileşim halindedir. Ve bu etkileşimin temelinde ihtiyaçları gidermek en önemli hedeftir. İhtiyaçların giderilmesi durumunda yeni yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacak ve durum sürekli ( ölüme kadar) böyle devam edecektir.
İhtiyaç (Gereksinim): Organizmanın varlığını sürdürebilmesi, gelişmesi ve uyum sağlamsı sürecinde ortaya çıkan eksikliklerdir. İhtiyaçlar fiziksel, psikolojik ve ekonomik olabilir.
Dürtü : Organizmanın ekinliğini artıran fizyolojik ihtiyaçlara denir. İhtiyacın ortaya çıkması durumunda birey gergindir. Acıktığımızdaki gerginliğin nedeni de budur.
Güdü ( Motiv) : Organizmanın ihtiyaçlarını gidermedeki istek halidir.
Güdülenme: İç veya dış uyarıcılar karşısında harekete hazır hale gelip davranışta bulunmaktır. Örneğin, bir evin içinde gömülü altın olduğunu öğrenen bir bireyin altına sahip olma isteği güdüyü, altını bulma çabası (hiç dinlenmeden sürekli kazma) güdülenmeyi ifade eder.


Güdüler 3’ e ayrılır.
1.Fizyolojik Güdüoğuştan gelen, organizma için hayati önem taşıyan , yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli olan güdülerdir. Birincil güdüler de denir. Açlık , susuzluk,cinsellik fizyolojik güdülere örnek verilebilir.
2.Sosyal Güdü:Sonradan öğrenilen, başka bireylerle ilgili olan , kendini gerçekleştirebilmeyi sağlayan güdülerdir. Başarı , güvenlik, beğenilme, ait olma gibi unsurlar sosyal güdülere örnek olarak verilebilir.

Not:Bazı durumlarda sosyal güdüler fizyolojik güdülerin önüne geçebilir. Örneğin ; namus, vatan sevgisi gibi yüksek değerler söz konusu olduğunda bu güdüler fizyolojik güdülerden daha baskın gelebilir.

3.İçgüdüler : Temeli doğuştan gelen, daha çok hayvanlarda görülen, davranışın niçin yapıldığı organizmanın kendisi tarafından da bilinmeyen bir güdü türüdür. Örneğin ; örümceğin ağ örmesi , kuşların her yıl sıcak yerlere göç etmesi.


4.ÜNİTE

ÖĞRENME

Öğrenme, tekrar veya yaşantılar sonucu, eğitim veya öğretim sonucu davranışlarda meydana gelen değişmelerdir. Örneğin yabancı dil konuşmayı öğrenme bir davranış değişikliğidir.
Not: Her öğrenme sonucu az yada çok bir davranış değişikliği meydana gelir. Ama her davranış değişikliği bir öğrenme değildir.
Buna göre içgüdü, refleks veya şans eseri gerçekleştirilen davranışlar öğrenme değildir.
Öğrenmede olgunlaşma ve motivasyon önemli bir faktördür. Çünkü bir şeyi öğrenebilmek için belli bir olgunlaşma düzeyine gelinmesi ve belli bir motivasyonun olması gerekir.
Not: Olgunlaşmayla büyüme faklı kavramlardır.Örneğin 20 yaşına gelmiş, 45 numara ayakkabıyı tek başına giyinemeyen bir birey olgunlaşmamıştır , sadece büyümüştür.

A. ÖĞRENME TÜRLERİ VE SÜREÇLERİ
1. Deneme - Yanılma Yoluyla Öğrenme
Tekrar ve denemeler sonucunda yeni davranışların kazanılması esasına dayanır. Bu denemeler esnasında olumlu nitelikteki davranışlar kazanılır, olumsuz nitelikteki davranışlar terkedilir.
Not: Tekrar sayısı arttıkça hata miktarı azalır, hata miktarı azaldıkça da öğrenme düzeyi artar. Örneğin televizyonun uzaktan kumanda düğmelerinin nasıl bir fonksiyona sahip olduğunun deneme - yanılma yoluyla öğrenilmesi gibi.

2. Motor Öğrenme
Öğrenmenin, ağırlıklı olarak algısal veya bilişsel bileşenleri değil, kas bileşenleri öne çıkan türleri için kullanılan ortak bir terimdir. Yeni becerilerin, alışkanlık yapılarının kazanılması buna bir örnektir. Örneğin jimnastik, bale hareketlerinin kurallarına uygun olarak yapılması motor öğrenmeyi gösterir.

3. Bilişsel Öğrenme
Üç ana başlık altında incelenir.
a). Kavrayış yoluyla öğrenme: Olaylar ve durumlar arası ilişkinin aniden çözülmesi sonucu oluşan öğrenmedir. Örneğin, Arşimed’in suyun kaldırma kuvvetini bulması, bir polisin cinayeti aniden çözmesi buna birer örnektir.
b). Model alarak (Gözleme yoluyla) öğrenme: Başkalarının hangi durumlarda nasıl davrandığını gözleyip, onlar gibi davranma sonucu oluşan bir öğrenme türüdür. Modanın öğrenilmesi, göreneklerin öğrenilmesi,bir çocuğun babası gibi traş olamaya çalışması bu yolla gerçekleşen öğrenme türleridir.
c). Sözel öğrenme: Sözcüklerle yapılan öğrenmedir. Örneğin; organizmadaki kalp, böbrek gibi iç organların nasıl faaliyet gösterdiklerinin sözle anlatılması, İstanbul’un fethinin öğrenilmesi vb…gibi öğrenmeler bu türün örnekleridir.
d).Farkında olmadan öğrenme: Gizil öğrenme de denir. Örneğin her gün okula veya işe giderken , yolda bulunan mağazaların, işyerlerinin isimlerini bu şekilde öğreniriz.

4. Koşullanma Yoluyla Öğrenme
Organizmanın önceleri tepki göstermediği bir uyarıcıya belli koşullar altında (ödül veya ceza uygulamasının yapılmasıyla) tepki göstermeye başlaması bu öğrenmenin esasını oluşturur.
Sözü edilen koşullar, klasik koşullanmaya ve edimsel koşullamaya göre değişmektedir. Şimdi bunları görelim.

a. Klasik koşullanma: Doğal bir uyarıcının karşısında yapılan bir davranışın yapay uyarıcı karşısında da yapılmasıdır. Örneğin kızgın saç üzerine çıkarılan bir ayı, aynı zamanda def çalınmasıyla, kızgın saç üzerindeki tepkisini bir zaman sonra sadece def çalındığında da göstermeye başlar.
b. Edimsel (vasıtalı - operant) koşullanma: Edimsel koşullanmanın temelinde ödül-ceza vardır. Organizmaya istenilen tepki gösterildiğinde ödül, aksi durumda ceza verilmesi sonucu gerçekleşir. Örneğin, narkotik şube ekiplerinin uyuşturucu bulunmasında kullandıkları köpeklerin öğrenmesi edimsel koşullanmaya girer. Sirk hayvanlarının yetiştirilmesinde de edimsel koşullanma yapılır.
Klasik koşullanmayla edimsel koşullanma arasındaki farklar
• Klasik koşullanmada pekiştirici (ödül veya ceza) davranıştan önce, edimsel koşullanma da ise istenilen davranıştan sonra verilir.
• Klasik koşullanmada uyarıcı ve davranışlar bellidir, edimsel koşullanma da ise davranışlar rastlantısaldır ve bu davranışlar biçimlendirilmeye çalışılır.
• Klasik koşullanmada her durumda pekiştirme yapılır; edimsel de ise uygun davranışlara pekiştirme yapılır.

5. Koşullanmayla İlgili Kavramlar
a. Pekiştirme: Koşullanma öğrenmesinin gerçekleşmesini sağlayan ödül veya ceza uygulamalarıdır. Pekiştirme, davranışların kazanılmasını ve yerleşmesini sağlar. Pekiştirmeyi sağlayan unsurlara pekiştireç denir. Olumlu ve olumsuz pekiştireç olmak üzere 2 ye ayrılır.
Olumlu pekiştireç ile ödül eş anlamlı olarak kullanılabilir. Fakat olumsuz pekiştireç ceza anlamında kullanılamaz. Ceza istenmeyen davranışın sonucunda verilirken, olumsuz pekiştireç ise davranışın kazandırılması sürecinde verilir.
b. Genelleme: Koşullu uyarıcıya gösterilen tepkilerin benzerlerine de gösterilmesidir. Def çalınca oynamaya koşullandırılmış olan ayı, diğer çalgılı uyarıcılara karşı da tepki gösterirse genelleme yapmış olur. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yerse, genelleme yapmış olur.
c. Ayırt etme: Genellemenin tersi olarak, benzer uyarıcılar arasındaki farklılığın anlaşılmasıyla koşullu uyarıcıya benzer uyarıcılara tepki göstermenin terk edilmesidir. Örneğin, köpeğin uyuşturucu kokusunu diğer kokulardan ayırd etmesi.
d. Sönme: Pekiştirmenin kesilmesiyle zaman içinde koşullu davranışın ortadan kalkmasıdır.
e. Kendiliğinden geri gelme: Sönmüş davranışın, hiçbir pekiştirme olmadığı halde bir süre sonra kendiliğinden ortaya çıkmasıdır.

B. ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1. Öğrenen Bireyden Kaynaklanan Faktörler
a. Güdülenme: Öğrenmeyi etkileyen önemli bir faktördür. Öğrenmeye istekli olmayı ifade eder.
Yurtdışına gidecek olan birinin yabancı dil öğrenme isteğinin artması güdülenme ile açıklanır.
b. Zekâ: Zekâ düzeyi yüksek olanların başarılı bir öğrenme gerçekleştirmeleri zekânın etkisini gösterir.
c. Yaş ve olgunlaşma: Olgunlaşma belli bir öğrenme düzeyine ulaşmış olmayı ifade eder. Yaşa bağlı olarak olgunlaşma gerçekleştikçe, birey öğrenme düzeyine ulaşmış olur.
d. Bilgi birikimi: Önceden kazanılmış olan bilgiler, yeni öğrenmeleri etkiler. Ancak bu etkileme olumlu veya olumsuz olabilir. Böyle bir etkilemenin olabilmesi için önceki öğrenilenlerle sonraki öğrenilecekler arasında ilke, içerik, teknik bakımdan benzerlik olması gerekir.
Böyle bir benzerlik yoksa önceden öğrenilmiş olanlarla sonradan öğrenilecek olanlar arasında geçiş olmaz. Benzerlik olması durumunda da iki türlü geçiş olabilir.
– Olumlu geçiş (Pozitif transfer): Önceki öğrenilenlerin sonraki öğrenmeleri kolaylaştırmasına denir. Bisiklete binmenin, motosiklet kullanmayı kolaylaştırması gibi. (Eğer öğrenmelerde pozitif transfer gerçekleşmeseydi, her bir öğrenmenin her seferinde en baştan başlaması gerekirdi).
– Olumsuz geçiş (Negatif transfer): Önceki öğrenilenlerin sonraki öğrenmeleri zorlaştırmasına denir. İki parmakla daktilo yazmayı öğrenmiş olan biri, hiç yazmayana göre on parmak yazmayı daha zor öğrenir.
e. Fizyolojik durum: Genel olarak organizmanın uyarılma düzeyinin aşırı veya yetersiz olması durumunda öğrenme düzeyi de düşer. Buna karşılık orta düzeydeki bir uyarılma (kaygı) öğrenmeyi olumlu etkiler.

f. Psikolojik durum: Heyecan, korku, ümitsizlik, içekapanık olma gibi durumlar öğrenme üzerinde etkili olabilmektedir.

2. Öğrenme Yönteminden Kaynaklanan Faktörler
a. Aralıklı ya da toplu öğrenme: Yöntem olarak az zamanda çok tekrar yerine, konunun çok zamanda azar azar tekrar edilmesi öğrenmeyi olumlu etkilemektedir.
Çünkü bu durumda yorgunluk, motivasyon düşüklüğü, aşırı kaygı olmadığından, uyarılma düzeyi yüksek olmaktadır.
b. Öğrenmeye aktif olarak katılma: Anlatma okumaya göre bireyi daha aktif yapacağından, öğrenme düzeyini artırmaktadır. Aynı zamanda aktif durumlarda uygulamalara da yer verileceğinden, öğrenme düzeyi artmaktadır.
c. Sonucun bilinmesi: Öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediği hakkındaki sonucun bildirimine yönelik faaliyetler öğrenmeye önemli katkı sağlamaktadır. Konu anlatımından sonra yapılan testler sonucun bildirilmesine yöneliktir.
d. Bütün ya da parçalara bölerek öğrenme: Konuların uzun, kısa, somut, soyut, anlamlı anlamsız olması durumuna göre öğrenilmesinde bütün - parça - bütün ilişkisinin kurulması öğrenmeyi etkiler. Buna göre zor, uzun, anlamsız konularda bütün - parça bütün çalışması, diğer durumlarda ise konuların bütün halinde öğrenilmesi olumlu sonuç vermektedir.
e. Programlı öğrenme: Önceleri öğretme makinalarında geçerli olan bu öğrenme, şimdilerde bilgisayarlarda uygulanmaktadır. Bireyin bilgisayarın başına geçerek, bilgisayarın programlanmış olarak sunduğu bilgileri kendi öğrenme hızına ve kapasitesine göre öğrenmesidir. Bu öğrenme sorularla pekiştirme ve cevabını hemen görme esasına dayanır.
f. Tekrarlara yer verme: Tekrar sayısı arttıkça hata miktarı azalmaktadır. Bu durumda da öğrenme düzeyi giderek artmaktadır. Çünkü tekrar, pekiştirici olarak öğrenmelerin kuvvetlenmesini sağlar.

3. Öğrenilen Malzemeden Kaynaklanan Faktörler
a. Uzun, soyut ve anlamsız olması: Uzun, soyut ve anlamsız olan konuların öğrenilmesi daha zor olmaktadır.
b. İlgi ve ihtiyaca uygun olması: İlgi ve ihtiyaca uygun olan konuların öğrenilmesinde yüksek motivasyon olduğundan, öğrenme de yüksek olmaktadır.
c. Sistemli düzenlenmiş olması: Düzenli konular karmaşıklığa yer vermediğinden, daha kolay öğrenilir.
d. Birbirini destekleyici olması: İlke, içerik, teknik bakımdan benzer konular arasında olumlu veya olumsuz transfer olabildiğinden, öğrenme düzeyi de buna bağlı olarak değişebilmektedir.
e. Beden ve zihin gelişimine uygun olması: Yaş ve olgunlaşma öğrenmeda etkili olduğundan, konuların bu nitelikleri dikkate alınmalıdır.
4. Öğrenmenin Yapıldığı Ortam
Ortamın sıcak olması, gürültülü olması, havasız veya pis kokulu olması öğrenme için uygun olmayan bir ortamı hatıra getirmektedir. Herkesin sesli çalıştığı bir kütüphanenin iyi bir çalışma ortamı oluşturmaması buna örnek olarak ortamın öğrenmedeki etkisini göstermektedir.

5.ÜNİTE


BELLEK – UNUTMA HATIRLAMA

A. BELLEK(HAFIZA)
Yaşam sürecinde öğrenmiş olduğumuz bilgilerin saklandığı yerdir.Duyum ve algılarla kazanılan bilgilerin beyinde saklanması, gerektiğinde de hatırlanması şeklinde gerçekleşen zihinsel bir işlevdir.
Belleğin 3 aşaması vardır.

Bilgiler kodlanır Bilgiler saklanır Lazım olunca geri getirilir.
Not: Unutma bu üç aşamadan birinde meydana gelen aksaklıktan kaynaklanır.
Not: Öğrenilen bilgilerin kodlanabilmesi için de ilk şart o bilginin veya nesnelerin algılanmasıdır.

1. Kısa Süreli Bellek
Zihinde bilgileri tutma süresinin çok kısa olduğu (1-3 dk) bellektir. Bilgi kısa süreliğine lazımsa kısa süreli belleğe yerleştirilir.
Örneğin, ilk defa duyduğunuz bir telefon numarası kısa süreli bellekte yer alır. Telefon konuşmasından sonra da kaybolur. Kısa süreli belleğin en önemli özelliği bilgilerin izine bir süre sonra rastlanamamasıdır.
2. Uzun Süreli Bellek
Uzun süreli bellekte yer alan öğrenilmiş bilgiler uzun zaman aralığında burada yer alabilir. Bu bellekteki bilgiler anlam ve özellikleri bakımından düzenlenir. Örneğin, lisedeki numaramızı ,ev telefonumuzu uzun süreli bellekte tutarız. Çünkü bu bilgileri sürekli ve uzun süre kullanırız.

B. UNUTMA
Önceden öğrenmiş olduğumuz bilgilerin zaman içinde kaybolmasıdır. Zaten insan hayatı boyunca öğrendiği bilgileri hafızasında tutamaz. Yeniler öğrenilirken eskiler unutulmaya başlanır.
1. Unutmanın Nedenleri:
a. Kullanılmama yüzünden silinme: Örneğin emekli olan bir hakemin zaman içinde oyun kurallarını unutması bu şekilde gerçekleşir.
b. Bastırma: Hatırlandıkça üzüntü veren bilgilerin unutulmasıdır.Bu görüşte olanlar, unutmayı rahatsız edici durumların bilinçaltına bastırılması olarak açıklar. Uçaktan korkan bir yolcunun, uçağın kalkış saatini unutması gibi.
c. Ket vurma (Bozucu etki)
– İleriye ket vurma: Önceki öğrenilmiş olan bilgilerin sonradan öğrenilmiş olan bilgileri unutturması. Örneğin eski telefon numarasının, yeni numarayı unutturması, eski il sayısının yenisini unutturması…
– Geriye ket vurma: Sonradan öğrenilmiş olan bilgilerin önceden öğrenilmiş olan bilgileri unutturması. Örneğin, sonraki döviz fiyatlarının öncekileri unutturması.

Not: Ket vurma ile transfer kavramları birbirinden farklıdır. Transfer öğrenme öncesi ; ket vurma ise öğrenme sonrası gerçekleşir. Transferde önceki öğrenilenler sonraki öğrenmeleri olumlu ya da olumsuz yönde etkilerken , ket vurmada ise bir öğrenmeden önce yada sonra gerçekleşen öğrenme,söz konusu öğrenmenin hatırlanmasını olumsuz yönde etkiler. Kısacası transferin öğrenmeye , ket vurmanın ise hatırlamaya etkisi vardır.

d. Organik nedenler: Ani şok, yaşlılık,korku,heyecan, ateşli hastalık gibi durumlar organizmada unutmaya neden olabilmektedir.



2. Unutmayla İlgili Deney Sonuçları
a. Mutlak unutma yoktur.
b. Unutmanın derecesi öğrenmenin derecesine bağlıdır.
c. En son öğrenilenler daha geç unutulur.
d. Öğrendikten sonra zihnin uyarıcılara kapalı tutulması unutmayı azalttığından uykuda unutma en azdır.
e. Öğrenilenlerin sık sık pekiştirilmesi unutmayı azaltır.
f. Anlamlı ve hoşumuza giden konuları daha geç unuturuz.

C. HATIRLAMA
Uzun süreli bellekte yer alan bilgilerin zihinde tekrar canlanarak bilinç düzeyine gelmesidir. İlkokul dönemlerindeki okul numarasını hatırlama buna örnektir. Hatırlama ile çağrışım farklı kavramlardır. Çağrışım, bir uyarıcı algılandığında onunla ilgili başka şeylerin hatırlanmasıdır. Benzerlik, ardışıklık, zıtlık, zamanda ve mekanda yakınlık çağrışımı kolaylaştıran etkenlerdir. Susurluk yazısını duyan birinin oranın ayranını hatırlaması buna bir örnektir.


6.ÜNİTE

BİLİNCİN DEĞİŞİK BİÇİMLERİ

BİLİNÇ NEDİR?
Bilinç, farkında olmak demektir. İnsanın kendisinden ve çevresinden haberdar olması halidir. Bilinç kapsamı içinde çeşitli düzeylerde farkında olma dereceleri vardır. Uyanıklık, uyku, rüya, hipnoz ve meditasyon insandaki bilinç durumlarıdır.

NORMAL BİLİNÇ DURUMLARI
Normal bilinç durumu, bireyin kendi duyumlarının, uyarıcıların, kendi kararlarının, düşüncelerinin farkında olduğu uyanıklık durumudur.
Birey, normal bilinç durumunda;
• Dikkatli ve uyanıklık halindedir.
• Çevresindeki uyarıcıları algılayabilir.
• Onları bilgiye dönüştürebilir.
Bireyin o anda kavrayabildiği duyum alanı, bilinç alanıdır; dikkatin en çok yoğunlaştığı, en iyi algılayabildiği konu ise bilinç odağıdır. Sınıftaki duyumlanan ve algılanan şeyler bilinç alanıdır; öğretmenin hareketlerine dikkatin yoğunlaştığı alan ise bilinç odağıdır.


Bilince Fizyolojik Yaklaşımlar
Bilinç , beyin kabuğu ile sinir hücreleri ararsındaki ilişki sonucu ortaya çıkar.Bu ilişkinin yavaşlaması ya da bozulması bilinci güçsüzleştirir ya da büsbütün ortadan kaldırır. Örneğin trafik kazası geçiren ya da zehirlenen bireyler çevre uyarıcılarına karşı duyarsız hale geldiklerinde, “bilinci kapalı” denir.
Beden ile zihin uyumlu bir bütünlük gösterir. Birbirinden bağımsız değildirler. Bedensel etkiler ruhsal durumu, ruhsal durum da bedeni etkiler. Örneğin aşırı stres yaşayanlarda mide kanaması (ülser) ortaya çıkar. Kafa travması geçiren kişi, asabi biri olup çıkabilir. İnsan kan kaybından hayatını kaybedebildiği gibi, heyecan şokundan da hayatını kaybedebilir.
Beden ile zihin yapısı arasındaki ilişkinin incelenmesi nörofizyoloji, lokalizasyon ve EEG(Beyin dalgalarının kaydedilmesi) gibi alanları ortaya çıkarmıştır.
Nörofizyoloji: Bilinç üzerindeki sinirsel mekanizmanın etkisini ve işlevini inceler. Sinir düzenlerine elektrot yerleştirme işlemiyle beyin-zihin bağlantısının detaylı incelenmesi sağlanır.
Lokalizasyon : Beynin çeşitli bölgelerinin elektrik akımıyla uyarılarak hangi bölgenin neyi gerçekleştirdiği anlaşılır. Örneğin occipital lob’unun görme olgusu hareketlendirdiği, frontal lob’unun koku almamızı sağladığı, hipotalamus’un açlık dürtüsünü harekete geçirdiği bilinir.
EEG(Elektroansefalograf) : EEG işlemi elektroansefalograf denilen aletle ölçülür.

FARKLI BİLİNÇ DURUMLARI
Normal bilinç durumu dışında uyku, rüya, meditasyon, hipnoz farklı bilinç durumlarıdır.
Uyku ve Rüyalar
Uykunun hafif uykudan derin uykuya kadar çeşitli aşamaları vardır.
Bu evrelerde beynin biyoelektrik kayıtlarının farklı dalga boylarında oldukları görülmüştür. Bu evrelerden biri olan REM uykusu, rüyaların en çok görüldüğü evredir. REM uykusunda hızlı göz hareketleri görülür, sinir sisteminin aktivitesi artar. Birey REM uykusundan uyandırılınca büyük bir olasılıkla, uyandırılmadan önce rüya görmekte olduğunu bildirecektir.
Uyku halinde bilinç pasif değil, aktiftir. Kimi psikologlara göre rüyalar günlük yaşantıları yansıtır. Çeşitli meslek gruplarından birçok kişinin rüyaları incelenmiş bunların meslek ve çevreyle yakın ilişkisi olduğu görülmüştür.

Biyolojik Saat, Biyolojik Ritm (Bioritm)
Büyüme, uyku-uyanıklık döngüsü, adet döngüsü gibi biyolojik ritmleri ve döngüleri düzenleyen biyolojik bir iç zamanlama mekanizmasıdır. Bioritm, zaman algısıyla ilgilidir, organizmanın zaman sürelerini algılayabilme özelliğidir. İnsan çoğu durumda saate bakmadan, zamanı doğru tahmin edilebilir. Biyolojik saat, organizmanın içinde bulunduğu çevreye uygun bir biçimde çalışır. Güneş ışığından yoksun mağara, maden ocağı gibi yerlerde beden kendi programına göre uyku devresini ayarlayabilir.

Uykunun Bilinen Yapısı
Uykuda beş dönem görülür. İlk dördü NONREM (NREM), beşincisi ise REM dönemidir. NREM dönemlerinde beyin aktivitesi yüksektir; enerji tüketiminde artış görülür. Metabolizmanın düzenlenmesi bu dönemin ana özelliğidir. Büyüme hormonu salgılanır, protein sentezi artar. Böylece bedenin dinlenmesi sağlanır. Bu dönemde iyi uyunamazsa, sabah yorgunluk hissedilir.
REM döneminde uyku hafiftir. Rüyaların büyük bir bölümü REM uykusunda görülür. REM döneminde hızlı göz hareketleri olur.
Uyku, organizmanın dinlenmesinde işlevseldir. Uyku sırasında oranizmanın tepkileri yavaşlar; tüm sistemler otomatik olarak yeniden düzenlenir. Beyin, uykudada aktivitesini sürdürür; uyanıkken öğrendiklerini ayıklar, gruplar, depolar.
REM veya NREM uykusu az olursa bir sonraki gecede bu eksikliği kapatacak şekilde uykuda artış görülmektedir. Bu bulgulara göre uyku bir sağlık göstergesidir.
Uykuda işlemlerin temelini, uyanıklıkta toplanan bilgiler oluşturmaktadır. Dışarıdan yeni bilgiler gelmediğinden, zihindeki bilgiler bir sonraki aşamanın başlatıcısı olmaktadır; yani her bir imge bir diğerini başlatmaktadır.
Rüya, beynin bilinçli tepkilerde bulunmaması, dış dünyaya kapanarak bilinçli olmadan imgeler kullanarak faaliyetini sürdürmesidir. Rüyalar beyindeki görme merkeziyle ilgilidir. Doğuştan kör olanlar sadece sesle rüya görürler. Rüyalar üzerinde geçmiş deneyimler, yaşantılar, ortam, fizyolojik yapı, bilinçaltı etkenler etkilidir.

Uyku Bozuklukları
1. Sık sık uyanma
2. Uyumada güçlük çekme
3. Yeterince uyunduğu halde yorgunluk hissetme
4. Az uyuma yada erken uyanma
5. Uyurgezerlik
6. Narkolepsi: Birkaç dk. İçinde gelen Rem uykusu
7. Apne : Uykuda nefes alamamak

Diğer Bilinç Durumları
Meditasyon
Sessiz ve sakin bir şekilde oturup, yoga egzersizleriyle yapılan farklı bir bilinç durumudur. Amaç , bireylerin ruhsal dinlenmesini sağlamaktır. Ayrıca meditasyon tekniğiyle zihin sakinliği, çevreyle barışık olma ve kendini iyi hissetme duygusu oluşturulması amaçlanır. Bu teknikle kişi bedeni üzerinde ruhsal denetim sağlayarak gerginlik ve kaygıdan kurtulmaya çalışır.

Hipnoz
Hipnoz; telkin aracılığıyla otaya çıkan; tam olmayan bir uyku halidir. Bir kişinin, diğer bir kişinin davranış, duygu, düşünce ve algılarını kontrol etmesi halidir. Hipnozda bilinç uyuşmuştur ama duygular varlıklarını korur. Zengin hayaller uyanır. Gerçeklik algısı azalır. Hareket irade dışıdır.
Hipnoz etkisi altında acı duyumu azaltılabilir, sigaradan tiksinme sağlanabilir. Ancak şunu özellikle belirtmek gerekir ki normal hayatta bireyin üstesinden gelemediği işleri ( fiziksel) hipnoz yöntemiyle gerçekleştiremeyiz. Örneğin zeka seviyesini yükseltemeyiz, kaldıramadığı ağırlığı kaldırabilme gücü sağlayamayız. Hipnoz sırasında olanlar genellikle sonradan hatırlanmaz.


Madde Bağımlılığı
Bazı maddelerin kullanımı ile organizmanın uyarılması, gevşemesi, uyuması, uykunun önlenmesi, algılaması etkilenebilmektedir. Psikolojik etkileri olan bu maddelere psikoaktif maddeler denir. Alkol, tütün, eroin gibi maddeler vardır. Bu maddelerin oluşturduğu bilinç durumlarının hoşa gider olması bireyleri bağımlı kılmaktadır. Burada söz konusu maddeleri kullanmak için dürtüler oluşur.
Tekrarlanan kullanımlar sonunda birey bu maddelere bağımlı hale gelir.
İnsanların başlangıçta bu maddeleri kullanmaya başlaması, özenti, (özdeşim kurma) merak, değişik bir durum yaşama isteği, zihinsel acıdan kaçış, can sıkıntısı, sosyal uyum eksikliği gibi psikolojik nedenlerle olabilmektedir. Önceleri psikolojik olarak duyulan gereksinim zamanla fizyolojik bağımlılığa dönüşür.


7.ÜNİTE
ZEKÂ – KİŞİLİK
A. ZEKÂ
Zekanın bugüne kadar bir çok tanımı yapılmıştır. Fakat genel olarak zeka, karşılaşılan problemlere çözüm bulmada ve yeni durumlara uyum sağlamada çabukluk gösterebilme yeteneğidir. Çevre, zekânın gelişmesine olumlu veya olumsuz etkide bulunabilir. Zeka doğuştan vardır ve belirli dönemlerde hızlı, belirli dönemlerde yavaş ilerler.
Zekânın ölçülebilmesi için zekâ testleri geliştirilmiştir. Bu testler bireylerdeki zihinsel işlem yapma yetisini saptamaya çalışırlar. Bir toplum için hazırlanan bir zeka testi başka bir topluma uygulanamaz. Aynı sonuçları vermez. Zeka testleri yaşa göre hazırlanmalıdır.


Zekâ üç grupta incelenmektedir:

1. Soyut Zekâ
Sembol, formül, sayı gibi unsurları kullanmada başarılı olan zeka türüdür. Örneğin, bilgisayar programcıları, matematikçiler…
2. Mekanik Zekâ
Mekanik ve elektronik araçların yapımı ve kullanımında başarılı olan zeka türüdür. Örneğin, mühendisler, teknisyenler, tamirciler…
3. Sosyal Zekâ
Sosyal alandaki ilişkilerde başarılı olan zeka türüdür.Çevrede aranılan sevilen kişi olmada, çevredeki insanları etkilemede kendini gösterir. Örneğin , siyasetçiler, öğretmenler, esnaflar…

B. KİŞİLİK
Bireyi başkalarından ayıran ve bireyi o birey yapan ruhsal özelliklerin bütünüdür. Bir insanın güvenilir, bir başkasının sadık, bir diğerinin adaletli olarak nitelendirilmesinde, o insanların kişiliği ele alınıyor demektir.
Kişilik doğuştan etkin olan mizaç (huy) ile, sonradan çevrede şekillenen karakterin ahenkli bir bütünlüğü ile ortaya çıkar.
Böylece bireylerin temel kişiliği, değişmez görülen mizaç ile toplumun ahlaki değer ölçülerini yansıtan karakterin etkisiyle belirlenmektedir. Karamsar olmak, sevecen olmak, dürüst olmak, sahtekâr olmak kişiliği nitelendiren ifadeler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kişilik, kişilik testleriyle ölçülür. Kişilik testleri, bireye özgü olan tipik davranış örüntülerini belirlemeyi amaçlar. Testler sonucunda bireyin soğukkanlı, vefalı, güvenilir, çıkarcı vb. kişilik özellikleri belirlenir.


8.ÜNİTE

RUH SAĞLIĞI
Ruh sağlığı, bireyin çevresiyle uyum içinde olmasıdır. Ruh sağlığının yerinde olduğu durumlarda birey toplumla barışıktır, ruh sağlığı yerinde olmadığı durumda ise hem kendisiyle hem de çevresiyle çatışma içine girer. Bunun sonucunda da davranış bozuklukları ortaya çıkar.
Ruh sağlığını bozan sebepler
1. Geçici sebepler ( sınavlar, şoklar, ateşli hastalıklar )
2. Fiziki sebepler ( havanın kapalı olması, ışığın az olması )
3. Sosyal sebepler ( savaşlar, devrimler )
4. Engellenme ve çatışmalar
Davranış Bozuklukları

A) PSİKONEVROTİK BOZUKLUKLAR
Klinik tedavisine gerek duyulmayan hafif davranış bozukluklarıdır. Savunma mekanizmaları genelde bu tip davranış bozukluklarında kullanılır. Temel nedeni kaygıdır. Başlıca nevrotik bozukluklar şunlardır:

1. Kaygı ( Anksiyete): Korkuya benzer bir durumdur. Kaygı durumunda birey hep endişelidir. Gerginlik durumu vardır. Hep kötü bir durum olacakmış gibi bir durum sözkonusudur.
2. Fobi: Herhangi bir şeyden duyulan mantık dışı ve yoğun korkudur. Kinofobi(köpek korkusu), nikotofobi( gece ve karanlık korkusu), zoofobi( hayvan korkusu), akrofobi ( yükseklik korkusu) vb…
3. Obsesif- Kompülsif : Genel olarak irade dışıdır, engellenemez.
Obsesyon: Düşüncede gerçekleşir. Çocuğuna bir şeyler olacağını düşünme , eve hırsız gireceğini düşünme gibi….
Kompülsiyon: Davranış düzeyinde gerçekleşir. Sürekli parasını sayma, ellerini yıkama veya ıslatma, merdivenleri sayma vb…
4. Depresyon: Ruhsal ve bedensel çöküntü, isteksizlik gibi durumlardır. Hayat şartlarından fazlasıyla etkilenenlerde görülebilen, esasta önemli bir kaynağı olmayan bir rahatsızlıktır. Devamlı olarak endişe içinde olmak şeklinde görülenine anksiete, ruhi ve bedeni bitkinlik şeklinde görülenine de depresyon adı verilir. Hasta hayattan zevk almaz, her zaman mutsuzdur, huzursuzdur, sinirlidir. Uykuları düzensizdir. Gerçekte bir hastalığı olmadığı halde çeşitli hastalıkların varlığından şikayet eder. Tedaviye hayatının iyi yanlarını görmeye alışmakla başlanır. Sinirlenmekten kaçınmak, her kötü olayın iyi bir tarafı olduğunu görmeye alışmak, düzenli bir hayat sürmek gerekir.

B) PSİKOTİK BOZUKLUKLAR
Kişinin gerçek dünyayla bağının koptuğu akıl hastalıklarıdır. Doktor tedavisi gereklidir. Başlıca psikotik bozukluklar şunlardır:
1. Manik-Depresif: Manik dönemde birey aşırı neşeli –taşkın olabilir. Sıklıkla saldırgan davranışlar( eşyaları kıram, sağa sola sataşma) sergilerler. Depresif dönemde ise aynı birey durgun, içine kapanık, sık sık ağlayabilir, yemekten içmekten kesilebilir. Ağır depresif durumlarda birey intihar edebilir.
2. Şizofren: Bu tür hastalar genelde

A. ENGELLENME
Belirli hedeflere yönelik olan güdülenmiş davranışların değişik biçimlerde durdurulmasına ya da yavaşlatılmasına engellenme denir. Engellenme, psikolojik, fiziki, biyolojik ve sosyal kaynaklı olabilir. Başlık parası olmadığı için evlenemeyen bireyin durumu sosyal kaynaklı engellenmeye örnektir.
Birey engellenmenin oluşturduğu gerilim düzeyine göre hayal kırıklığı yaşayabilir.

B. ÇATIŞMA
İki istek, iki durum arasında kalındığında bunlardan birinin seçilememesi halindeki gerilim çatışmadır.
Çatışma iki istenen durum karşısında yaşanırsa “yaklaşma - yaklaşma” çatışmasını, (beğenilen iki ayakkabı arasında seçim yapmada kararsız kalma) iki istenmeyen durum karşısında yaşanırsa “uzaklaşma - uzaklaşma” çatışmasını, (istenmeyen iki seçmeli dersten hangisini seçeceğine karar verememe) biri istenen diğeri istenmeyen özelliğe sahip durum karşısında tercih yapmak zorunda kalınması halinde “yaklaşma - uzaklaşma” çatışmasını (tatile çıkmak isteme ancak müşterileri kaybetmekten korkma durumundaki kararsızlık) örneklendirir.

C. SAVUNMA MEKANİZMALARI
Birey zor durumda kaldığında, hata yaptığında çevredeki insanlar karşısında psikolojik rahatsızlık duyar.
Bu durumda kendisini rahatlatacak tepkilerde bulunur. Bu tepkilere savunma mekanizmaları denir. Örneğin penaltıyı atamayan bir sporcu, takım arkadaşlarına, seyircilere, yöneticilerine karşı kendini savunma ihtiyacı duyar.

1. Bahane Bulma
Bireyin başarısızlığını, gerçek nedenin dışındaki nedenlerle açıklamasıdır. Penaltıyı atamayan sporcunun “zemin çok kaygan” demesi buna örnektir.

2. Yansıtma
Bireyin kendisindeki olumsuz özellikleri başkasında görmesi, başkasına atmasıdır.
Penaltıyı atamayan soporcunun “takımda penaltı atabilecek yetenekli futbolcu yok” demesi yansıtmaya örnektir.

3. Bastırma
Rahatsız edici bir düşüncenin veya bilginin bilinç altına bastırılarak unutulmasıdır. Penaltıyı atamayan sporcunun maçı kazandıktan sonra bu durumu unutması bastırmaya örnektir.

4. Gerileme
Kendisi için olumsuz sayılabilecek bir durumla karşılaşan bireyin yaşına uygun olmayan ve kendisinden beklenmeyen tepkilerde bulunmasıdır. Kardeşini kıskanan çocuğun kardeşinin oyuncaklarıyla oynaması gibi.

5. Özdeşim Kurma (Özdeşleşme)
Bireyin, başarılı gördüğü kişi ve kuruluşlarla kendini ilişkilendirmesi, onlardan kendine pay çıkarmasıdır. Çocukların film kahramanlarına özenerek onları taklit etmesi gibi.

6. Kaçma
Rahatsız edici durumlar karşısında, o olayı görmezden, bilmezden gelme halidir. Bir gencin, yer vermemek için otobüste yaşlı kadını görmezden gelmesi gibi.

7. Karşıt Tepki Geliştirme
Bireyin çevrede benimsenmeyen özelliklerini, çevrenin benimseyeceği karşıt haliyle göstermesidir. Kardeşini kıskanan birinin çevrede onun koruyucusu gibi davranması buna örnektir.

8. Ödünleme (Telâfi)
Bireyin kendisindeki bir eksiklikten dolayı veya bir alandaki başarısızlığından dolayı hissettiği ezikliği başka bir alanda başarılı olma çabasıyla telâfiye çalışmasıdır. Derslerinde başarısız olan birinin okul takımında başarılı olmaya çalışması gibi.

9. Yüceltme
Fizyolojik ve sosyal motivlerin toplumca benimsenen alanlarda doyurulmaya çalışılmasıdır. Konuşma özürü olan birinin, düşüncelerini edebi eserlerle ortaya koymaya çalışması gibi.

10. Yön Değiştirme
Bireyin, gerçek hedefine yöneltemediği öfkesini tehlikesi az olan başka hedeflere yöneltmesidir. Örneğin hakeme kızan sporcunun formasını yırtması gibi.

11. Polyanna (Tatlı limon)
Her başarısızlıkta başarılı yanlar arama, olayın iyi taraflarını görmedir. Kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin gözlerinin bozulmaktan kurtulduğunu söylemesi buna örnektir.
Savunma mekanizmaları, bireyleri psikolojik olarak rahatlatabilirler, duyulan kaygıyı azaltabilirler, ancak kaygıyı tamamen ortadan kaldıramazlar, problemlere kalıcı çözüm sağlayamazlar. Bu nedenle savunma mekanizmasına çok sık başvurulması anormallik belirtisidir.


• SOSYAL DAVRANIŞ ve TUTUM
Sosyal davranış, toplum kurallarına uygun olan davranıştır. Birey kendi başına yaptığı bazı davranışları grup içinde, grup içinde yaptığı bazı davranışları da kendi başına yapmaz. Bunun nedeni çevrenin sosyal etkisiyle açıklanır. Sosyal etkinin neticesinde bireyler uyma davranışı gösterirler. Uyma davranışları itaat etme şeklinde olabildiği gibi benimseme ya da özdeşleşme şeklinde de olabilir.

A. UYMA DAVRANIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1. Grubun Büyüklüğü
Grup içindeki üye sayısı arttığında, bireylerin gruba uyma davranışı da artmaktadır.

2. Grubun Sözbirliğinin Etkisi
Grubun bütün üyeleri aynı görüşte iseler, bu durumda da uyma davranışı yüksektir.

3. Mevkinin ve Prestijin Etkisi
Grup normunu ortaya koyan veya grubu temsil edenler saygın ve yüksek statüye sahip insanlar ise, uyma davranışı yüksektir.

4. Yüzyüze Olmanın Etkisi
Grup üyelerinin etkileşimi yüzyüze gerçekleşiyorsa uyma davranışı yüksek olur. Karşılıklı konuşarak ikna etme, telefonla ikna etmekten daha etkilidir.

B. GRUBUN BİREYE ETKİSİ (GRUP DİNAMİĞİ)
1. Grubun Bireye Normatif Etkisi
Bireyin grup içinde, yalnız olduğu zamanlardakinden farklı davranması grubun normatif etkisi olduğunu gösterir.

2. Grubun Bireysel Tutum Değişimine Etkisi
Grup, üyelerinin tutum değişimini artırabilir de engelleyebilir de; yani birey, grup normlarından etkilendiği için, tutumları gruba göre şekillenmektedir.

3. Grubun, Bireyin Verimliliğine Etkisi
Grupta belli bir sayıya kadar olan üye sayısı bireylerin verimliliğini artırmaktadır. Bu sayı yapılan işin niteliğine bireylerin özelliklerine, lidere bağlı olarak değişebilir.

4. Zararı Göze Alma Etkisi (Riske girme)
Gerek sorumluluğun grupça paylaşılması, gerek grupça ikna edilme, gerekse cesur kararları çevrenin desteklemesi neticesinde, bireyin grup içindeyken daha çok risk içeren kararlar alabildiği görülmüştür.

C. TUTUMLAR
Olaylara ve durumlara karşı belli şekilde tepki gösterme eğilimine tutum denir. Tutum duygu, inanç ve bilgilere göre şekillenir. İnsanların çevresine karşı gösterdikleri tepkilerin nasıl olacağını sahip oldukları tutumlar etkiler.
Otomobillere, takımlara, partilere, kurumlara, kişilere belli şekilde tepki gösterme genellikle tutumlar hakkında fikir verir. Bir kişi her seçimde aynı partiye oy veriyorsa, kişinin o partiye karşı tutumunun olumlu olduğu söylenebilir.

Tutumların özellikleri
1. Tutumlar kendi içinde tutarlıdır.
2. Tutumlar her zaman davranışa dönüşmeyebilir veya davranışlarla çelişebilir.
3. Tutumların duygusal, bilişsel ve davranışsal öğeleri vardır.
4. Tutumların davranışların etkileme gücü farklılık gösterir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Psikoloji Ders Notları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» 11. sınıf felsefe ders notları
» Nasıl Ders Çalışılır ?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Türkiyenin paylasım platformu :: Eğitim Dünyası :: Felsefe / Psikoloji / Sosyoloji-
Buraya geçin: