Daha önce de materyalizmin ipuçlarını vermiştik. Materyalizme göre, var olan her şey fiziki cinstendir. Evrende, sadece fiziki objeler ve fiziki olaylar vardır. Eğer bir şey fiziki ise, zaman vermek Dolayısıyla var olan her şey, zaman ve mekandadır. Fiziki objeler “madde”den meydana gelmiştir ve boyut, katılık, şekil, hareket gibi temel niteliklere sahiptirler.
Çağdaş bir söyleniş biçimi ile, materyalizm, “zihin ifadeleri ile beyin ifadeleri özdeştir” diyen görüştür. Bu yaklaşıma “fizikalizm” de denir.
Felsefe tarihinde materyalizmin birçok çeşidi ortaya çıkmıştır. Materyalizmin 20. yy. versiyonu “zihin-beden” özdeşliği tezidir. Bu görüşe göre, “her zihni olay beyindeki bir olaya özdeştir”. Bu görüş J. J. C. Smart ve David Armstrong tarafından geliştirilmiştir. Bunlardan önce 1956’da Ingiliz filozofu U.T. Place, bir yazısında materyalist yaklaşımını ortaya koyar. Yazısının başlığı “Şuur Bir Beyin Prosesi midir? (Is Consciousness a Brain Process?) idi. Zihin-beden özdeşlik teorisinin bir başka savunucusu Kuzey Amerikalı filozof Donald Davidson’dur. Görüşün bir başka çağdaş savunucusu Ted Honderich’tir. Çağdaş isimlerin hemen hemen hepsi felsefe profesörleridir.
Tarihe baktığımızda, atomcu Yunan filozofu Demokritos’a göre, her ne var ise, fiziki objelerin birleşiminden meydana gelmiştir. Bu fiziki objelerin adı “atom”dur. Atomlar, bölünemez ve etki edilemezdir. Atomlar, şekli ve boyutu olan fiziki objelerdir. Demokritos’a göre, varolan her şey, ya atomdur, ya da atom koleksiyonudur. Bu yaklaşımı ile Demokritos’un materyalist olduğu açıktır. Atomlar, mutlak bir boşluk içinde bulunurlar. Tüm atomlar hareket halinde ve sonsuz sayıdadır.
Bir başka Yunanlı filozof Epikuros da atom teorisini kullandı. Epikuros’a göre, tüm atomlar aşağı doğru hareket ederler ve hareketleri paralel değildir. Bu nedenle çarpışmalar meydana gelir. Maddesel evren bu çarpışmaların ürünüdür.
Çarpışmalar evrende kesin bir belirsizliğe neden olurlar. Bu nedenledir ki, insan davranışlarını tahmin etmek mümkün değildir. Bu yaklaşım insan özgürlüğüne bir yer bırakmaktadır.
Epikuros’a göre Tanrı’nın atomlar üzerinde bir etkisi yoktur. İnsan ruhu da ölümsüz değildir. Bu görüşlerine rağmen, Epikuros bir ateist değildir. Tanrı vardır, ancak Tanrı da atomlardan meydana gelmiştir.
Epikuros, sadece, özgürlükçülük (libertarianism) ile materyalizmi, bağdaştırmakla kalmıyor, materyalizm ile teizmi de bağdaştırıyor.
17. yy İngiliz filozofu Thomas Hobbes ’da teizmi ve materyalizmi bağdaştırmaktadır. Hobbes’a göre var olan her şey fizi ki özelliklere sahiptir. Yani, şekli, boyutu ve derinliği vardır. Var olan her şey maddeden meydana gelmiştir. Tüm duygu ve düşüncelerimiz fiziki objeler tarafından oluşturulur. Duygu ve düşüncelerimizin kendileri de fizikidir.
Hobbes, Tanrı’nın ve ruhun varlığını inkar etmez. O sadece, bunların, immateryal olduğunu inkar eder. Tanrı ve ruh fiziki unsurlardır. Ancak, bunları meydana getiren madde parçacıkları öylesine küçüktür ki, insan duyumları tarafından incelenmeleri mümkün değildir. Bu nedenledir ki Tanrı ve ruh algılanamaz. Ruhun öldükten sonra, cennet veya cehenneme gidebilmesi, yanabilmesi onun fiziki bir özelliğe sahip olduğunu gösterir. Hobbes hem materyalist hem empiristtir. Hobbes’ a göre her şey fizikidir ve her şey beş duyu aracılığı ile gözlenmeye bağlıdır. Burada hem ontolojik hem de epistemolojik bir pozisyon vardır.
De la Mettrie de insanı, tamamen, mekanik olarak açıklıyordu. İnsan oldukça karmaşık bir makinedir. Bu yaklaşımla, Kartezyenlerin immateryal ruh anlayışını dikkate almıyordu. Bu filozofa göre de, duygu ve düşünce dediğimiz şey, maddenin karmaşık hallerinden başka bir şey değildir.
Aynı şekilde, Fransız düşünür, D’Holbach’a göre de evrenin tümünde, karmaşık fiziki prosesten başka bir şey yoktur.
Elbette, batı geleneğinde, en tanınmış materyalist filozof Karl Marx ’tır. Ancak, Marx’ın ontolojik anlamda, ne kadar materyalist olduğu tartışılabilir.
Marx’ın doktorası “Demokritos’un Materyalizmi” idi. Marx aynı zamanda, idealist filozof Hegel’in de etkisindedir. Ancak, Marx, Hegel’i ters yüz etmiştir.
Marx, özel bir çeşitten materyalisttir. O, bazen “diyalektik materyalist”, bazen de “tarihi materyalist” olarak adlandırılır. O, daha çok, ekonomiyi ön planda tutar. Toplumun kuralları, din ve diğer değerler ekonomiye bağlıdır.
“Fiziki olan zihni olanı belirler” demek, materyalizm ile aynı şey değildir. Materyalizme göre, zihni olan fiziki olandır. Bu anlamda, Marx’ın yazılarında, bir materyalizm yoktur. Yani, açıkça, “zihin, fiziki olan bir şeydir” demiyor.
Marx’da zihni olan, fiziki olan tarafından belirlenir. Zaten, Marx, zihin-beden problemi ile fazla ilgilenmemiştir. Onun ilgi alanı, kapitalist toplum ve komünizm idi. Stephen Priest, Marx’ın felsefesi için, “Onun felsefesi, ontolojik materyalizm değil, materyalist determinizmdir” der.
U.T. Place (1956-1970) materyalizmin çağdaş savunucularındandır. Place’a göre “şuur olayları beyin prosesleridir.” Zihinsel ve fiziksel olan farklı anlamlara sahip değildirler.
Zihinsel olan beyindeki belli bir prosese özdeş değildir. Bir kimse, beyin hakkında hiçbir şey bilmeden, acı, duyum, duygu vb şeyler hakkında konuşabilir. Bu durumda, bu kelimelerin anlamı, zorunlu olarak, merkezi sinir sistemi ile ilgili değildir.
Zihni ifadelerle, fiziki ifadelerin doğrulama yöntemi aynı değildir. 0 halde, “şuur beyin prosesidir” önermesi, zorunlu olarak, doğru değildir. Ancak, doğru da çıkabilir. Yani, yukarı daki ifade, zorunlu olarak, yanlış da değildir.
Place’a göre, “şuur, beyin prosesidir” ifadesi doğru ise, kontingent (contingentiy) olarak doğrudur. Yani, inkar etmek bir çelişki yaratmaz.
Place, eğer materyalizmi savunacaksa, şuurun beyin olaylarından farklı bir şey olmadığını, göstermek zorundadır.
Place’a göre, eğer zihin-beden özdeşliği ispat edilebilirse, şuurun da beyin prosesinden başka bir şey olmadığı gösterilmiş olur.
Biz, şuurun bir beyin prosesi olduğunu nasıl bilebiliriz? Denilebilir ki, şuur, sadece, beyin çalıştığı sürece vardır. Ancak, bu sonuç, deneysel olarak, yanlış çıkabilir, çünkü, bu olguyu göstermek mümkün değildir.
Place, zihin-beden problemini bilimsel bir problem olarak görür. Ancak, burada da problemler vardır. Çünkü, problemin bilimsel olabilmesi için, gözlemle, kabul veya reddedilmesi gerekir.
Bilim tarihi içinde, şuurun, beyin prosesi olduğuna dair bir gözlem yoktur. Bu durumda, zihin-beden özdeşliğini, deneysel yolla, doğrulamak veya yanlışlamak, mümkün değildir. Hatta, teori anlamsız bile çıkabilir. Pozitivizme göre, bir şey deneyle doğrulanamıyor veya yanlışlanamıyor ise anlamsızdır.
__________________
* yanımdaki en güzeldir diyebilsem
*
dilime takılır belki aşkımı itiraf etsem
*
söz müdür benim dediğim bilemem ki neden
*
benden bir parça söyleniremi ki hemen....